40. FASIL – Ashabın Allah’a Davet İçin Mektuplar Göndermesi Bununla İnsanların İslâm’a Girmesi
Ziyad b. Hâris es-Suddâî’nin Kavmine Bir Mektup Göndermesi
– Ziyad b. Hâris es-Suddâî şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’e vardım ve ona İslâm üzere biat ettim. O sırada bana Hz. Peygamber’in bir grup askeri kavmim olan Suddâ’ya gönderdiği haber verildi. Bunun üzerine ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Askeri geri çevir. Ben, kavmimin müslüman olacağına ve sana itaat edeceklerine kefilim!’ dedim. Hz. Peygamber ‘O halde, git, onları geri çevir’ dedi. Ben de ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Benim devem yorgundur’ dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber bir başkasını yollayarak onları geri çevirdi. Bunun üzerine ben kavmime bir mektup yazdım. Onlardan bir heyet müslüman olduklarını müjdelemek üzere Medine’ye geldi. Hz. Peygamber bana ‘Ey Suddâlı kardeş! Muhakkak sen kavmi içinde itaat edilen bir kişisin’ dedi. Bense ‘Hayır! Onları İslâm’a hidâyet eden Allah’tır’ dedim. Hz. Peygamber ‘Seni onlara emir tayin edeyim mi?’ diye sorunca ‘Evet, ediniz ey Allah’ın Rasûlü!’ dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber bana emir olduğuma dair bir yazı verdi. ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bana sadakalarından da bir şeyler vermelerini emret!’ dedim. Hz. Peygamber ‘Tamam’ dedi ve bu hususta bana ikinci bir yazı daha verdi.
Bu hadise Hz. Peygamber’in bir seferi sırasında cereyan ediyordu. Hz. Peygamber bir yerde konakladı. Ora halkı Hz. Peygamber’e gelerek valilerini şikâyet edip şöyle dediler: ‘Bizi, cahiliye döneminde bizimle kendi kavmi arasında geçen bir olaydan dolayı cezalandırdı’. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Vali bunları gerçekten yaptı mı?’ diye sordu. ‘Evet!’ dediler. O zaman Hz. Peygamber benim de içlerinde bulunduğum ashabına dönerek ‘Mü’min bir kişi için emirlikte hayr yoktur’ buyurdu. Hz. Peygamber’in bu sözleri üzerine büyük bir sıkıntıya düştüm. Bu arada bir kişi gelerek Hz. Peygamber’e ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bana birşeyler ver!’ dedi. Hz. Peygamber ‘Kim ihtiyacı olmadığı halde dilenirse bu onun başında bir ağrı, karnında bir hastalıktır’ deyince o şahıs ‘Öyleyse bana zekattan ver’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Allah zekat hususunda kendisi hüküm vermiş ve ne peygamberin ne de diğerlerinin hükmüne razı olmamıştır. Kendilerine zekat verilecek olanları sekiz kısma ayırmıştır. Eğer bu kısımlardan birisine giriyorsan sana da zekat veririz’ buyurdu. Hz. Peygamber’in bu sözüyle de kalbime ikinci bir tereddüt saplandı. çünkü ben de zengindim ve Hz. Peygamber’den kavmimin zekatından birşeyler istemiştim. Hz. Peygamber namazı kıldırdıktan sonra, bana vermiş olduğu iki yazıyı alıp Hz. Peygamber’e götürdüm ve şöyle dedim: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Beni bu iki vazifeden de affet!’ Hz. Peygamber ‘Niçin böyle söylüyorsun?’ dedi. Şöyle cevaplandırdım: “Ey Allah’ın Rasûlü! Seni dinledim. ‘Mü’min bir kişi için emirlikte hayır yoktur’ buyurdunuz. Ben de Allah ve Rasûlü’ne iman etmiş birisiyim. diğer taraftan da ‘Kim ihtiyacı olmadığı halde dilenirse bu onun başında bir, ağrı, karnında bir hastalıktır’ dediniz. Ben senden kavmimin sadakalarından bir parça istediğim zaman zengindim’. Bu sözlerimi dinleyen Hz. Peygamber ‘Bu böyledir, ister kabul et ister bırak!’ buyurdular. Ben de ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bırakıyorum’ dedim. Hz. Peygamber ‘O halde bana bu gelenlerin içinden bir kişi göster ki onu kendilerine emir yapayım’ dedi. Ben de ona elçiler arasından birisini gösterdim. Hz. Peygamber de onu onlar üzerine emir olarak atadı {236}.
Büceyr b. Züheyr b. Ebî Sülmâ’nın, Kardeşi Ka’b’a Mektup Yazması
Züheyr’in oğulları olan Ka’b ile Büceyr, Ebraku’l-Azzâf denilen suyun yanında konakladılar. Büceyr, kardeşi Ka’b’a ‘Sen burada bekle. Ben şu kişiye (Hz. Peygamber’e) varayım ve onun dediklerini bir dinleyeyim’ dedi. Ka’b orada bekledi. Büceyr de Hz. Peygamber’in yanına gitti. Peygamberimiz (s.a.v.) ona İslâm’ı anlattı. O da müslüman oldu. Bunu duyan Ka’b şu şiiri söyledi:
‘Dikkat ediniz. Siz ikiniz benim şu mektubumu Büceyr’e götürünüz. Acaba o kişi sana neler söyledi? Ey başkalarının azabı ile azap olunasıca! Seni öyle birşeyle ahlaklandırdı ki ne anneni ve ne babanı o ahlak üzerinde görmedim. Hiç bir kardeşin de o ahlak üzerinde bulunmuyordu. Ebubekir sana insanı aldatan bir kadehten içirdi’. O sana, kendisinin emredildiği o kadehten iki kez içirdi’.
Bu şiirler kulağına gittiğinde Hz. Peygamber onun kanını helal saydı ve ‘Kim Ka’b’a rastlarsa onu öldürsün!’ buyurdular. Büceyr bu durumu kardeşine yazdı ve ona şöyle dedi: ‘Hz. Peygamber senin kanını helal saymıştır.
[Dipnot]=236. Bidâye, V/83 (Beyhakî’den naklen o da Ziyad b. Hâris es-Suddî’den); Kenz VII/38 (Begavi ve İbn Asâkir de uzun bir şekılde rivayet etmişlerdir. İbn Asâkir hasen olduğunu söyler); İsâbe, I/557 (Ahmed ve Tabarânî’nin de uzun olarak rivayet ettiği söylenir); Heysemî, V/204 (‘Senetteki Abdurrahman b. Ziyad zayıftır. Ahmed b. Salih bu zatın sika olduğunu söyler ve hakkında konuşanları reddeder. diğer raviler sikadır’ der).
Zannetmiyorum ama kurtulabilirsen kurtul!’ Daha sonra Büceyr bir de şu mektubu yazdı. ‘Şunu bil ki bir kimse gelir, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in de O’nun Rasûlü olduğuna şahitlik ederse Hz. Peygamber onun bu şahitliğini kabul eder. Mektubum eline geçtiğinde müslüman ol ve gel!’ Mektubu okuyan Ka’b, Hz. Peygamber’i öven meşhur kasidesini yazdı ve Medine’ye gelerek devesini Hz. Peygamber’in mescidinin önüne bağladı ve sonra mescide girdi. Hz. Peygamber ashabının ortasında oturuyordu. Hz. Peygamber tıpkı bir yemek sofrasındaki yemek kabı gibi ortada durmuş; sahabelerse onun etrafını halka şeklinde çevirmişlerdi. O bazan bir gruba bakıp onlarla konuşuyor, bazan da bir diğer gruba dönüp onlarla konuşuyordu. Bundan sonrasını Ka’b b. Züheyr’den dinleyelim: ‘Devemi mescidin kapısına bağladım. İçeriye girdim. Hz. Peygamber’i sıfatlarıyla tanıdım. Cemaati yara yara varıp Hz. Peygamber’in yanına oturdum ve ‘Müslüman olarak, şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve sen de Allah’ın Rasûlü’sün. Ey Allah’ın Rasûlü! Bana emniyet ver, eman ver!’ dedim. Hz. Peygamber ‘Sen kimsin?’ deyince, ‘Ben, Ka’b b. Züheyr’im’ dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Onları söyleyen sen misin?’ dedikten sonra Ebubekir-i Sıddîk’a dönüp baktı ve ‘Ka’b nasıl demişti?’ diye sordu. Ebubekir daha önce söylemiş olduğum şiirimin son satırını okudu: ‘Ebubekir sana insanı aldatan bir kadehten içirdi. O sana kendisinin emredildiği o kadehten iki kez içirdi’. Ebubekir bunları okuduktan sonra ben Hz. Peygamber’e ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ben böyle söylemedim’ dedim. ‘Peki sen nasıl söyledin?’ buyurdular. ‘Ebubekir kandırıcı bir kadehten sana içirdi. Sana birinci ve ikinci defalarda kana kana içirdi’ demiştim” dedim. Bunu söylediğimde Hz. Peygamber ‘Allah’a and içerim ki o me’mundur, yani emindir!’ buyurdular. Sonra Hz. Peygamber bana kendisi hakkında yazmış olduğum kasidemi baştan sona okuttu {237}.
– Hz. Peygamber Ka’b b. Züheyr’e Medine’deki mescidinde Banet Suad kasidesini okuttu. Ka’b ‘Muhakkak Peygamber bir kılıçtır ki onunla insan nurlanır. O, Allah’ın Kureyş kabilesi içinden çıkarmış olduğu kınından çekilmiş kes’kin kılıcıdır. O cemaatin sözcüsü de müslüman olduktan sonra, artık buradan ayrılınız’ sözlerini söylerken, Hz. Peygamber onu dinlemelerini söylemek maksadıyla elleriyle işaret ediyordu. Büceyr b. Züheyr kardeşi Ka’b b. Züheyr b. Ebî Sulmâ’ya bir mektup yazdı. Bunda onu korkutuyor, İslâm’a davet ediyor ve şu şiirleri yazıyordu: ‘Bu mektubumu Ka’b’a kim tebliğ edecektir. Acaba batıl diye kınadığın davaya gelmez misin? Çünkü o daha kuvvetlidir. Bir olan Allah’a gel. Uzzâ ve Lat’a değil. Müslüman olduğun zaman kurtulur ve sağlam kalırsın.
[Dipnot]=237. Hakim, III/579 (İbrahim b. el-Münzir el-Hızamî, Haccac b. Zi er-Rukaybe, o da babasından)
Bir gün gelecektir ki hiç kimse ateşten yakasını sıyıramayacaktır. Bu ateşten ancak kalbi temiz ve kendisi müslüman olanlar kurtulacaktır. Züheyr’in dinine gelince, onun dini bir hiçtir ve batıldır. Ebu Sülmâ’nın dini bana sonsuza dek haramdır {238}.
Halid b. Velid’in Fars Halkına Mektup Yazması
– Halid b. Velid, Fars halkına bir mektup yazarak onları İslâm’a davet etti. Mektupta şunlar yazıyordu:
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla!
Bu mektup Halid b. Velid’den Rüstem, Mehran ve Fars halkı ordusunadır! Selam hidâyete tâbi olanların üzerine olsun! Bunlardan sonra, biz sizi İslâm’a davet ediyoruz. Eğer İslâm’a girmek istemezseniz zelil kimseler olarak bize haraç veriniz. Eğer bunu da yapmayacak olursanız bizim öyle bir ordumuz vardır ki siz içkiyi nasıl seviyorsanız onlar da Allah yolunda şehit olmayı, öldürülmeyi seviyorlar. Selam hidâyete tâbi olanların üzerine olsun! {239}.
Halid b. Velid’in Medâyin Halkına Mektup Göndermesi
– Beni Bukayle kabilesi Halid b. Velid’in Medâyin halkına gönderdiği mektubu okuyunca şaşırıp kaldılar, ne yapacaklarını bilemediler. Bu olay hicretin onikinci yılında olmuştur.
“Halid b. Velid’den Fars halkının kumandanlarına!
Selam hidâyete tâbi olanların üzerine olsun! Bunlardan sonra, saltanatınızı elinizden alıp birliğinizi paramparça eden Allah’a hamdolsun. O sizin hilenizi etkisiz kıldı. Şunu da biliniz ki kim bizim namazımızı kılıp, kıblemize yönelir ve kestiğimizden de yerse o müslümandır ve bizim için geçerli olan herşey onlar için de geçerlidir. Bunlardan sonra bu mektubum size geldiğinde rehinelerinizi gönderiniz ve benimle zimmet akti yapınız. Aksi takdirde kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki üzerinize sizin hayatı sevdiğiniz gibi ölümü seven bir kavim göndereceğim {240}.
[Dipnot]=238. Hakim, (II/582 (İbrahim el-Münzir el-Hızami, Muhammed b. Fuleyh tarikiyle Musa b. Ukbe’den. İsâbe. III/395 (’İbn Ebi Âsım, el-Âhad ve’l-Mesânî’de Yahya b. Amr b. Cüreyc’den, o İbrahim b. Münzir’den, o da Haccac’dan rivayet etmiştir’ deniliyor); Bidâye, IV/372 (Beyhakî, İbn el-Münzir’den benzer senetle).
[Dipnot]=239. Tabarânî, V/510 (Ebû Vâil’den); Heysemî, V/310 (Tabarânî rivayet etti; isnadı hasen veya sahihtir der).
[Dipnot]=240. İbn Cerir, II/553 (Mücâhid’den o da Şâ bî’den).
Halid b. Velid’in Hürmüz’e Mektup Göndermesi
– Halid b. Velid, Yemâme’deki Ezâzibe Ebî ez-Ziyâzibe üzerine yürümeden önce o sıralarda Fars hududlarını koruyan orduların kumandanı olan Hürmüz’e şu mektubu yazdı:
“Müslüman ol, kurtul! Veyâ kendin ve kavmin için zimmet akti yap ve harac vermeyi kabul et. Aksi takdirde ancak kendi nefsini kınayabilirsin. Yani suç senindir. Ben üzerinize sizin hayatı sevdiğiniz kadar ölümü seven bir kavim ile geliyorum” {241}.
– Halid, Irak arazisinin bir kısmını zaptettikten sonra Hîre halkından bir kişiyi çağırdı. Onunla Medâyin’de bulunan Farslılara bir mektup gönderdi. Onlar oraya Erdeşîr’i öldürme hususunda yardımlaşmak için değişik yerlerden gelmişlerdi. Onlar Behmen Câzeveyh’i Bühresir’e öncü olarak göndermişlerdi. Behmen Câzeveyh’in beraberinde Ezâzibe isminde kendisine benzeyen birisi de vardı. Salübâ da bir kişiyi çağırdı ve ona iki mektup verdi. Bunların biri ileri gelenlere diğeri ise halka idi. Halka yollanacak olan mektup Hireli bir kişi ile gönderildi. Diğeri ise Vebatlı biri ile yollandı. Halid, Hîre halkından olan elçiye ‘İsmin nedir’.’ diye sordu. Elçi ‘İsmim Mürre’dir (acı)’ dedi. Halid ‘Şu mektubu al, Fars halkına götür. Kimbilir belki Allah onların yaşantılarını acı kılar ya da müslüman olarak Allah’ın hükmüne dönüş yaparlar’ dedi. Halid, Salûbâ’nın bulduğu elçiye de ‘Adın nedir’“ diye sordu. O da ‘Adım Hizkil’dir’ dedi. Hz. Halid ‘Şu mektubu al! Ey Rabb’im! Onların canlarını al!’ diye beddua etti. İşte mektuplar:
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla! Velid oğlu Halid’den Fars liderlerine! Bunlardan sonra; Allah’a hamdolsun ki O sizin düzeninizi çözüp hilelerinizi gevşetti. İttifakınızı bozdu. Şayet Allah Teâlâ bunu yapmamış olsaydı hakkınızda daha kötü olurdu. Gelin, bizim dinimize girin! O zaman sizi topraklarınızda serbest bırakır başkalarının topraklarına gideriz. Aksi takdirde siz istemeseniz de bu olacaktır. Hem öyle bir kavmin eliyle olacaktır ki sizin hayatı sevdiğiniz gibi onlar da ölümü severler”.
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla! Halid bin Velid’den Fars kumandanlarına! Bunlardan sonra; müslüman olunuz, kurtulunuz! Olmadığınız takdirde zimmet akti yapınız ve cizye veriniz. Ya da üzerinize öyle bir ordu ile gelirim ki sizin şarap içmeyi sevdiğiniz gibi onlar da ölümü severler” {242}.
[Dipnot]=241. İbn Cerir, Tarih, II/554 (Mücâlid’den o da Şa’bi’den). [Dipnot]=242. İbn Cerir, II/571 (Muttasıl senetle).