1. Hz. Peygamber’in Fars Kralı Kisrâ’ya Mektup Göndermesi
  2. Hz. Peygamber’in, İskenderiye Kralı Mukavkıs’a Mektup Göndermesi

Hz. Peygamber’in Fars Kralı Kisrâ’ya Mektup Göndermesi

– Hz. Peygamber, Kisrâ’ya ulaştırılmak üzere bir mektup yolladı ve onu götüren kimseye mektubu Bahreyn’in genel valisine vermesini emretti. Bahreyn valisi de mektubu Kisrâ’ya gönderdi. Kisrâ mektubu okudu ve sonra onu yırttı {165}.

– Hz. Peygamber bir gün minbere çıkarak bir hutbe okudu. Allah’a hamd ü senâ edip şehadet getirdikten sonra şunları söyledi: ‘Ben sizden bazılarınızı Acemlerin (Arap olmayanların) krallarına göndermek istiyorum. Sakın İsrailoğulları’nın bu hususta İsa’ya karşı ihtilafa düştükleri gibi siz de ihtilafa düşmeyin’.[Dipnot]=164. Bidâye IV/266 (Buharî, İbn Abbas tarikiyle kitabının birçok yerinde; İbn Mâce hariç diğer bazıları da Zührî, Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mes’ud, İbn Abbas tarikiyle); yine Bidâye IV/262 (İhn İshak, Zühri’den); Ebu Nuaym, Delâil s. 119; Bevhaki IX/178.

[Dipnot]=165. Buharî (Leys’den. O, Yunus’tan, o da Zühri’den, o da Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, o da Abdullah b. Abbas’dan) Ravi şöyle der: Zannediyorum İbn el-Müseyyeb, Hz. Peygamber’in onların paramparça olmaları için beddua ettiğini söyler.

Muhacir ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Seninle hiçbir şeyde ebediyyen ihtilafa düşmeyeceğiz. Bize emret ve bizi gönder!’ dediler. Böylece Hz. Peygamber, Şücâ b. Vehb’i Kisrâ’ya gönderdi. Kisrâ, kabul salonunun süslenmesini emretti. Sonra Fars büyüklerine izin verdi, onlar da içeri girdiler. Sonra Şücâ b. Vehb’e izin verdi. Hz. Peygamber’in elçisi içeri girdikten sonra Kisrâ, mektubun ondan alınmasını emretti. Şücâ b. Vehb ‘Hayır, vermem. Onu sana kendi elimle teslim edeceğim. Çünkü Allah’ın Rasûlü bana böyle emretti’ dedi. Kisrâ, ‘Yaklaş!’ dedi. O da yaklaşarak mektubu Kisrâ’ya verdi. Kisrâ da Hîre ehlinden bir kâtibi çağırarak mektubu ona verdi. Kâtip mektubu okudu. Mektup şöyle başlıyordu:

“Abdullah’ın oğlu ve Allah’ın Rasûlü Muhammed’den Fars’ın büyüğü olan Kisrâ’ya!”

Bu söz Kisrâ’yı gazaba getirdi. Çünkü Hz. Peygamber mektuba kendi ismiyle başlamıştı. Kisrâ bağırdı, öfkelendi. Daha mektubun içinde ne olduğunu anlamadan onu yırttı ve Şücâ b. Vehb’in dışarı çıkarılmasını emretti. Şücâ b. Vehb bu durumu gördükten sonra devesine bindi ve yola çıktı. O şöyle diyordu: ‘Vallâhi hangi yoldan gidersem gam yemem. Çünkü Rasûlullah’ın mektubunu Kisrâ’ya verdim’.

Kisrâ, öfkesi dindikten sonra Şücâ’ın huzuruna getirilmesini emretti. Şücâ arandı, fakat bulunamadı. Hîre’den Şücâ’ı istetti. Fakat Şücâ orayı da geçmişti. Şücâ Hz. Peygamber’e gelerek durumu haber verdi, mektubun Kisrâ tarafından yırtıldığını duyan Hz. Peygamber şöyle buyurdu: ‘Kisrâ kendi mülkünü yırttı’ {166}.

 Hz. Peygamber’in mektubu Kisrâ’ya takdim edildiğinde Kisrâ onu okuyup yırttıktan sonra Yemen’deki genel valisi Bâzân’a şunu yazdı: ‘Katından iki kuvvetli kişi gönder de şu Hicaz’daki kişiyi bana getirsinler’. Bâzân bu emre uyarak Fars yazısı yazıp hesap yapan Ebânûh isimli kahramanı yani özel hizmetkârı ile Cedd Cemîre adındaki birisini görevlendirdi. Hz. Peygamber’e, onlarla birlikte Kisrâ’ya gitmesini yazdı. Kahramanına da şöyle dedi: ‘O kişiye bak, nasıl birisidir? Onunla konuş ve bana haber getir!’ dedi. Bu iki kişi Yemen’den yola çıkıp Tâif’e geldiler. Orada Kureyş’ten bazı tüccarlarla karşılaştılar. Bu tüccarlardan Hz. Peygamber’i sordular. [Dipnot]=166. Bidâye IV/269 (Abdullah b. Vehb’den. O, Yunus’tan, o da Zühri’den. Zührî de Abdurrahman b. Abdulkârî’den)

Onlar da ‘O Medine’dedir’ dediler ve Kisrâ’nın peygamber aleyhinde harekete geçmesi de onları sevindirdi. Şöyle dediler: ‘Kisrâ onun için tuzak kurmuştur. Artık onun şerrinden emin olabiliriz’.

Bu iki elçi Medine’ye vardılar ve Hz. Peygamber’le konuştular. ‘Kisrâ, Bâzân’a, seni kendi yanına götürmeleri için iki kuvvetli kişi göndermesini emretmiştir. O da bizleri gönderdi; bizimle birlikte geleceksin!’ dediler. Hz. Peygamber ‘Şimdi dinleniniz ve bana yarın geliniz!’ dedi. Ertesi gün geldiklerinde onlara şöyle dedi: ‘Allah Teâlâ Kisrâ’yı öldürdü. Şu ayın şu gecesinde oğlu Şîreveyh’i ona musallat etti’. Onlar da Hz. Peygamber’e ‘Sen ne dediğini biliyor musun? Biz bu söylediklerini Bâzân’a yazalım’ dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ‘Evet, yazınız ve ona deyiniz ki, eğer müslüman olursa elinde bulunan Yemen arazisini ona vereceğim’ dedi. Sonra Hz. Peygamber, kendisine daha önce hediye edilmiş ve içinde altın ve gümüş bulunan bir kemeri de Cedd Cemîre’ye verdi. Bunlar Bâzân’a gittiler ve hadiseyi ona anlattılar. Bâzân ‘Allah’a and içerim ki bu bir kral sözü değildir. Biz onun dediğinin doğru olup olmadığını dikkatle araştıracağız’ dedi. Az bir zaman sonra Bâzân’a Şîreveyh’ten bir mektup geldi; şöyle yazıyordu: ‘Ben Fars milleti için öfkelenerek Kisrâ’yı öldürdüm. O, Fars’ın eşrâfını öldürüyordu. Yanında bulunan kimselerden benim için biat al. Kisrâ’nın, kendisi için birşeyler yazmış olduğu kişiyi (Hz. Peygamber’i) de rezil etme!’ Bâzân bu mektubu okuduktan sonra şunları söyledi:

‘O kişi kesinlikle gönderilen bir peygamberdir’. Böylece Bâzân müslüman oldu. Onunla birlikte Yemen’deki Farslıların hepsi müslüman oldular {167}.

– Hz. Peygamber, Abdullah b. Huzâfe’yi, Fars meliki Kisrâ bin Hürmüz’e gönderdi. Ve ona şöyle bir mektup yazdı:

“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla!

Allah’ın Rasûlü Muhammed’den, Fars’ın büyüğü Kisrâ’ya. Selam hidâyete tâbi olup Allah ve Rasûlü’ne iman eden, Allah’tan başka ilah bulunmayıp, O’nun ortağının olmadığına ve Muhammed’in de Allah’ın kulu ve Rasülü olduğuna şahitlik yapanların üzerine olsun! Seni Allah’ın davetiyle davet ediyorum.[Dipnot]=167. İsâbe I/259 (Ebu Said en-Nisabûrî bunu Şerefü’l-Mustafa adlı kitabında İbn İshak, Zührî ve Ebu Seleme b. Abdurrahman tarikiyle; Ebu Nuaym el-İsfahâni de bunu bu şekilde rivayet ediyor; ancak Cedd Cemîre yerine Harhasre ismi geçiyor). İsâbe I/169 (İbn Ebi’d-Dünya’nın Delâil de bunu İbn İshak’tan rivayet ettiği söylenir ki burada şöyle bir farklılık vardır: “Abûnûh, Hz. Peygamber’e şöyle dedi: ‘Eğer emre uyup Kisrâ’ya gidecek olursan, sana orada yarar sağlayacak bir mektup da verebilirim. Aksi takdirde Kisrâ seni ve kavmini helak edip memleketini tahrip edecektir’ ”).

Muhakkak ki ben, Allah’ın bütün insanlara göndermiş olduğu Rasûlüyüm. Görevim, diri olan kimseleri uyarmaktır. Ve azab kâfirlerin üzerine vaki olacaktır. Müslüman olursan kurtulursun; eğer müslüman olmazsan ateşe tapanların günahı senin boynunadır”.

Kisrâ bu mektubu okuduğu zaman onu parçaladı ve ‘O benim kölem olduğu halde bunlarıı nasıl yazar?’ dedi. Bundan sonra Kisrâ, Bâzân’a bir mektup yazarak onu kendisine getirmeleri için iki kişi görevlendirmesini emretti. Görevlendirilen bu iki kişi Hz. Peygamber’in huzuruna geldiler. Sakallarını traş etmiş, bıyıklarını uzatmışlardı. Hz. Peygamber bundan hoşlanmadı ve onlara Azap üzerinize olsun! Böyle yapmayı size kim öğretmiştir?’ dedi. Onlar: ‘Bize rabbimiz (yani Kisrâ) emretrniştir’ dediler. Hz. Peygamber de ‘Benim Rabbim de bana sakalımı bırakıp bıyıklarımı kısaltmamı emretmiştir’ dedi {168}.

– Rasûlullah (s.a.v.) peygamber olduğunda Kisrâ, Yemen ve havalisindeki Arapların başında bulunan genel valisi Bâzân’a şu mektubu yazdı: ‘Kulağıma geldiğine göre senin bulunduğun mıntıkada bir kişi peygamber olduğunu iddia etmekteymiş. Ona bu işten vazgeçmesini söyle. Aksi takdirde onu ve kavmini helak edecek bir kuvvet gönderirim’. Bâzân’ın elçisi Hz. Peygamber’e gelip Kisrâ’nın bu emrini tebliğ edince, Hz. Peygamber ‘Eğer bu benim kendiliğimden yapmış olduğum bir iş olsaydı bırakırdım. Fakat Allah beni peygamber olarak göndermiştir’ dedi. Elçi Hz. Peygamber’in yanında biraz durdu. Hz. Peygamber ‘Rabb’im Kisrâ’yı öldürdü. Bugünden sonra Kisrâ yoktur. Kayser’i de öldürdü, bugünden sonra artık Kayser de yoktur’ buyurdu. O elçi Hz. Peygamber’in bunu hangi saatte, hangi gün ve ayda söylediğini kaydetti ve sonra Bâzân’a döndü. Orada öğrendi ki Kisrâ ölmüş, Kayser de öldürülmüştür {169}.

– Kayser’e mektup götüren Dıhyetü’l-Kelbî, döndüğünde Hz. Peygamber’in huzuruna çıktı. Onun yanında Kisrâ’nın San’a’daki valisinin göndermiş olduğu elçiler vardı. Kisrâ, San’a valisine bir mektup göndererek şunları söylemişti: ‘Senin arazinde beni dinine davet edip kabul etmediğim takdirde kendisine cizye vermemi söyleyen birisi çıkmıştır. Ya beni ondan kurtarırsın ya da seni öldürürüm.[Dipnot]=168. Bidâye IV/269 (İbn Cerir’den İbn İshak ve Zeyd b. Ebî Habib tarîkiyle)

[Dipnot]=169. Heysemî VIII/287 (Taberânî’den, o da Ebû Bekre’den; ‘Kesir b. Ziyad hâriç bunun ricâli sahih hadis ricalidir. İmam Ahmed’de de hadisin bir parçası vardır; Bezzar da böyledir’).

Veya senin hakkında şöyle şöyle yaparım’. Bunun üzerine San’a valisi Hz. Peygamber’e 25 kişilik bir elçiler heyeti gönderdi. İşte Dihye’nin Hz. Peygamber’in yanında gördükleri bunlardır. Onların arkadaşı mektubu okudu. Hz. Peygamber onları onbeş gün bekletti. Onbeş gün geçtikten sonra tekrar Hz. Peygamber’le biraraya geldiler. Hz. Peygamber onlara şöyle dedi: ‘Arkadaşınıza yani Bâzân’a gidiniz ve ona, Allah’ın onun rabbini (Kisrâ’yı) bu gece öldürdüğünü söyleyiniz’. Elçiler Hz. Peygamber’den ayrılarak San’a’ya gittiler. Hz. Peygamber’in sözlerini Bâzân’a anlattılar. Bâzân onlara ‘Bu geceyi iyi belleyiniz’ dedi. Sonra da ekledi: ‘Siz onu nasıl gördünüz? Bana anlatınız’. ‘Vallâhi ondan daha yumuşak bir kral görmedik. Halkının içinde geziyor, hiç bir şeyden korkmuyordu. Ne nöbetçileri vardır ve ne de onlar, onun katında seslerini yükseltirler’. Sonra Kisrâ’nın aynı gece öldürüldüğü haberi geldi {170}.


Hz. Peygamber’in, İskenderiye Kralı Mukavkıs’a Mektup Göndermesi

Hz. Peygamber, Hatib b. Ebi Belteâ’yı İskenderiye kralı Mukavkıs’a gönderdi. Hatib, Hz. Peygamber’in mektubunu ona verdi. O, mektubu öptü ve Hatib’e de ikramda bulundu; onu güzelce ağırladı. Geri dönen Hatib’le beraber Hz. Peygamber’e bir aba, eğeriyle beraber bir katır ve iki de cariye gönderdi. Bu cariyelerden birisi Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim’in annesi olan Mâriye’dir. Diğerini ise Hz. Peygamber Muhammed b. Kays el-Abdî’ye hediye etti {171}.

– Hatib b. Ebî Belteâ şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber beni İskenderiye kralı Mukavkıs’a gönderdi. Hz. Peygamber’in mektubunu ona götürdüm. Beni evinde ağırladı. Onun yanında biraz kaldım. Sonra bana haber gönderdi ve bütün kumandanlarını da topladı ve bana şöyle dedi: ‘Ben sana bir soru soracağım. Beni bu konuda aydınlatmanı istiyorum’. Ben de ‘Buyurun’ dedim. Mukavkıs ‘Arkadaşını (Hz. Peygamber’i) bana anlat. O nebî değil midir?’ dedi. Ben ‘Evet, o Allah’ın Rasûlü’dür’ dedim. Mukavkıs ‘Madem ki o Allah’ın Rasûlü’dür; kavmi onu Mekke’den çıkarıp Medine’ye gönderdikleri zaman niçin onlara beddua etmedi?’ dedi. Ben de ona ‘Peki sen, Meryem’in oğlu İsa’nın Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmiyor musun?’ diye sordum. ‘Evet!’ dedi. Bunun üzerine ‘O halde kavmi onu yakalayıp çarmıha germek istediklerinde niçin onlara beddua edip de Allah’tan onları helâk etmesini istemedi.[Dipnot]=170. Heysemî V/309 (Bezzar tarîkiyle Dıhye’den)

[Dipnot]=171. Beyhakî (Abdullah b. Abdulkâri’den)

Halbuki Allah Teâlâ onu dünya semasına kaldırdı’ dedim. Mukavkıs da bana şöyle dedi: ‘Sen hikmet sahibi birisin ve yine hikmet sahibi birisinin katından geliyorsun. Şunlar onun hediyeleridir. Onları senin vasıtanla Muhammed’e gönderiyorum. Seni emin bir noktaya kadar götürmeleri için yanına koruyucular da vereceğim’. Böylece Hz. Peygamber’e hediye olarak üç cariye gönderdi. Onlardan birisi Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim’in annesidir. İkincisi ise Hz. Peygamber tarafından Hassan b. Sâbit el-Ensârî’ye hediye edildi {172}. (Sonuncusunu da Hz. Peygamber’in Muhammed b. Kays el-Abdî’ye hediye ettiği daha önce geçmişti).


CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here