1. Hz. Peygamber’in Mekke’nin Fethi İçin Yola Çıkması ve Merru’z-Zahrân’da Konaklaması
  2. Kureyş Reislerinin Gizlice Durumu Öğrenmeye Çalışmaları
  3. Hz. Abbas’ın Kureyş’i Hz. Peygamber’den Teminat Almaya Teşvik Etmesi
  4. Ebu Süfyan ile Hz. Abbas ve Hz. Ömer Arasındaki Geçen Bir Olay
  5. Ebu Süfyan’ın Hz. Peygamber’in Ahlâkının Üstünlüğünü İtiraf Etmesi ve İslâm’a Girmesi
  6. Hz. Peygamber’in Fetih Günü Eman Verdiği Kimseler

Hz. Peygamber’in Mekke’nin Fethi İçin Yola Çıkması ve Merru’z-Zahrân’da Konaklaması

– Hz. Peygamber, Mekke’nin fethi için yola çıktığında Ebû Ruhm Gülsûm b. el-Husayn el-Gafârî’yi Medine’de vali olarak bıraktı. Ramazanın onuncu günü yola çıktı. Hz. Peygamber de halk da oruçluydu. Biz Usvan ile Emeç arasında bulunan Küdeyd suyûna vardığımızda Hz. Peygamber orucunu bozdu. Sonra Merru’z-Zahrân denilen yere varıp konakladı. Beraberinde önbin müslüman askeri vardı. Bin kişi Müzeyne ve bin kişi de Suleym kabilesinden vardı. Her kabilede silahlar bulunuyordu. Rasûlullah ile beraber bu yolculuğa bütün muhacir ve ensar çıkmıştı. Geride hiç kimse kalmamıştı {188}.


Kureyş Reislerinin Gizlice Durumu Öğrenmeye Çalışmaları

– Hz. Peygamber Merru’z-Zahrân denilen yerde konakladığı zaman bu hadise Kureyş’ten tamamen gizli kalmıştı. Onlar Hz. Peygamber’le ilgili hiçbir haber alamıyorlardı ve bu yüzden de ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Aynı gecede Kureyş’in ileri gelenlerinden Ebu Süfyan b. Harb, Hakim b. Hizam, Budeyl b. Verka bir haber alabilmek gayesiyle gizlice çıktılar. Abbas b. Abdulmuttalib, Medine’ye gitmek üzere yola çıkmış, yolda da peygamberle karşılaşmıştı. Ebu Süfyan b. El Haris b. Abdulmuttalib ve Abdullah b. Umeyye b. Muğire, Medine ve Mekke arasında Peygamber’le karşılaştılar. Peygamber’in huzuruna girmek talebinde bulundular. Kendilerine izin verilmedi. Ümmü Seleme onlar hakkında Hz. Peygamber’le konuştu:

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Birisi amcanın oğlu, birisi de halanın oğlu ve kayınbiraderindir’ dedi. Hz. Peygamber: ‘Onların ikisine de ihtiyacım yoktur! Amcamın oğluna gelince, o, Mekke’de (şiirleriyle) benim haysiyetime dokunuyordu. Halamın oğlu ve kayınbiraderime gelince, o da Mekke’de bana dediklerini diyen kişidir’ dedi.

Hz. Peygamber çadırdan çıktığında Ebu Süfyan beraberinde getirdiği küçük oğlunu omuzuna alarak şöyle dedi: ‘Allah’a yemin ederim ki, ya bana

[Dipnot]=188. Tabarânî (İbn Abbas’tan) .

izin vereceksiniz veya ben çocuğumun elinden tutup susuzluk ve açlıktan ölünceye kadar çöle dalıp gideceğiz’ dedi. Hz. Peygamber bu sözleri duyunca şefkate geldi, sonra onların ikisine de izin verdi. Ve ikisi de müslüman oldular.


Hz. Abbas’ın Kureyş’i Hz. Peygamber’den Teminat Almaya Teşvik Etmesi

Hz. Peygamber, Merru’z-Zahrân denilen yerde konakladıktan sonra Hz. Abbas: ‘Vay Kureyş’in haline, andolsun, eğer Hz. Peygamber zorla Mekke’ye girerse onlar eman alamazlar’ dedi. Bu, dünyanın sonuna kadar artık Kureyş’in yok olması demektir diyor ki: ‘Böylece Hz. Peygamber’in beyaz katırına bindim, Erak denilen yere vardım. Dedim ki, belki bazı odun götürenlere veyahut da koyunlarını sağmaya gelenlere veya ihtiyaç sahibi olup da Mekke’ye girenlere rastlarım da Hz. Peygamber’in buraya geldiğini onlara haber versin de gelsinler, peygamber Mekke’ye zorla girmezden önce teminat alsınlar’.


Ebu Süfyan ile Hz. Abbas ve Hz. Ömer Arasındaki Geçen Bir Olay

Hz. Abbas diyor ki: “Ben katır sırtında, kendilerini bulmak istediğim kimseleri ararken baktım ki Ebu Süfyan, Budeyl b. Verka ile konuşuyor. Onları tanıdım ve dinlemeye başladım. Ebu Süfyan: “Ben bu kadar çok ateşi bir arada görmediğim gibi böyle büyük bir ordu da görmedim” dedi. Budeyl: “Bunlar, Huzaa kabilesinin savaş için yakmış oldukları ateşlerdir” dedi. Ebu Süfyan: “Andolsun, Huzaa’nın gücü bu kadar çok ateşi yakmaya ve böyle büyük bir ordu toplamaya yetmez” dedi. Bunun üzerine ben: “Ya Ebâ Hanzele!” diye seslendim. Sesimi tanıdı ve: “Ebu’l-Fadl sen misin?” dedi. Ben de: “Evet, ben Abbas’ım” dedim. Ebu Süfyan “Annem babam sana feda olsun! Ne arıyorsun?” diye sordu. Bense şöyle dedim: “Azap olunasıca! İşte Rasûlullah, ordusuyla birlikte geldi. Vay Kureyş’in haline!” Ebu Süfyan: “Annem babam sana feda olsun! Kurtuluş yolu nedir?” dedi. Ben de: “Eğer Rasûlullah seni yakalarsa kesinlikle boynunu vurdurur. Gel, benimle bu katıra bin, seni ona götüreyim ve ondan senin için eman dileyeyim” dedim. Ebu Süfyan terkime bindi; diğer iki arkadaşı ise Mekke’ye doğru yola çıktılar. Biz de kendi yolumuza devam ettik. Her ateşin yanından geçerken müslümanlar kim olduğumuzu soruyorlardı. Hz. Peygamber’in katırını gördüklerinde de ‘Bu Rasûlullah’ın amcasıdır ve onun katırına binmiştir’ diyorlardı. Hz. Ömer’in ateşinin yanından geçerken ‘Kimsiniz?’ dedi ve ayağa kalktı. Ebu Süfyan’ı katırın terkisinde görünce ‘Allah’ın düşmanı Ebu Süfyan mıdır? Allah’a hamdolsun ki seni elime düşürdü. Aramızda herhangi bir akit ve ahit (eman) da yoktur’ dedi ve Rasûlullah’a doğru koştu. Ben de katırımı koşturarak onu geçtim. Katırımdan inerek Rasûlullah’ın yanına girdim. Arkamdan Ömer de girdi ve ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bu, Ebu Süfyan’dır. Allah onu akitsiz ve ahitsiz olarak elimize düşürmüştür. İzin ver de boynunu vurayım’ dedi. Ben de: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ben Ebu Süfyan’a eman sözü verdim’ dedim ve Rasûlullah’ın yanına oturdum. Sonra: ‘Hayır, vallahi, bu gece Ebu Süfyan’ın yanından hiç ayrılmayacağım’. Ve Ebu Süfyan hakkında Hz. Peygamber’e çokça ısrar edince ben: ‘Ey Ömer, biraz sakin ol. Andolsun bu, Benî Adiy b. Kâ’b’ın ricalinden olsaydı sen bu sözü söylemezdin. Fakat biliyorsun ki bu Benî Abdimenaf’ın ricalindendir’ dedim. Hz. Ömer: ‘Ey Abbas, biraz dur. Andolsun, senin müslüman olduğun gün, senin müslüman olmandan duyduğum sevinci, eğer babam müslüman olsa duymazdım. Çünkü Hz. Peygamber Hattab’dan daha fazla semin müslüman olmanı arzu ediyordu’. Bunun üzerine Hz. Peygamber bana hitaben: ‘Ey Abbas, Ebu Süfyan’ı çadırına götür. Yarın sabah onu bana getir’ dedi. Ebu Süfyan’ı yanıma aldım ve o benim yanımda geceledi. Sabah olunca onu Rasûlullah’a götürdüm”.


Ebu Süfyan’ın Hz. Peygamber’in Ahlâkının Üstünlüğünü İtiraf Etmesi ve İslâm’a Girmesi

Hz. Peygamber, Ebu Süfyan’ı gördüğünde: ‘Ey Eba Süfyan! Azab olasıca! Allah’tan başka ilahın olmadığına şahidlik edeceğin zaman gelmemiş midir?’ diye sordu. Ebu Süfyan: ‘Sana annem babam feda olsun! Sen ne kerim ne halim bir insansın! Akrabalık bağlarına riayet edersin. Ben zannediyordum ki eğer Allah ile beraber başka ilahlar da olursa benim için daha faydalı olur’ dedi. Hz. Peygamber: ‘Azab olasıca, ya Ebu Süfyan! Benim Allah’ın Rasûlü olduğumu kabul etmenin zamam gelmedi mi?’ dedi. Ebu Süfyan: ‘Yine annem babam sana feda olsun. Sen ne halim, ne kerim bir insansın! Akrabalık bağlarına çok riayet edersin. Allah’a yemin ederim ki, şu ana kadar bu hususta şüphedeydim’ dedi. Hz. Peygamber: ‘Azab olasıca, Ey Eba Süfyan! Beni yormazdan evvel müslüman ol. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahidlik et’ dedi. Böylece Ebu Süfyan şehadet getirdi ve müslüman oldu”.


Hz. Peygamber’in Fetih Günü Eman Verdiği Kimseler

Hz. Abbas şöyle anlatıyor: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ebu Süfyan gösterişi sever. Ona bir paye ver’ dedim. Hz. Peygamber de: ‘Kim ki Ebu Süfyan’ın evine girerse emniyettedir. Kim ki kapısını kapatırsa emniyettedir. Kim ki mescide girerse o da emniyettedir’ dedi. Ebu Süfyan gitmek istediği zaman Hz. Peygamber: ‘Ey Abbas! Onu dağın bittiği noktada, tam vadinin kapısında durdur. Tâ ki Allah’ın askerlerini görsün’ buyurdu. Abbas diyor ki: ‘Ebu Süfyan’ı aldım, vadinin daraldığı tam uçta, Rasûlullah’ın emrettiği noktada durdurdum. Kabileler sancaklarını takib ederek yanımdan geçtiler. Her kabile geçerken bunların kim olduğunu soruyordu. Ben de “Bu Benî Süleym kabilesidir” dedim. ‘Benimle Benî Süleym’in bir ilişkisi yoktur’ dedi. Sonra ikinci kabile geçti. Bunların kim olduğunu sordu. Ben de: ‘Müzeyne kabilesidir’ dedim. Ebu Süfyan: ‘Müzeyne ile de bizim aramızda birşey yoktur’ dedi. Tüm kabileler böylece geçti. Her geçen kabileyi soruyor, ben de bunların hangi kabile olduğunu söylüyordum. O da ‘Bunlarla bizim aramızda birşey yoktur’ diyordu. Böylece bütün kabileler geçti. Arkadan Hz. Peygamber’in de içinde bulunduğu Ensar ve Muhacir kafilesi geçmeye başladı. Miğfer ve zırhlara bürünmüşlerdi. Gözlerinden başka bir yerleri görünmüyordu. Bundan dolayı onlara ‘Yeşil kafile’ denmişti. Onlar geçerken Ebu Süfyan: ‘Sübhanallah! Ey Abbas, bunlar da kimlerdir?’ diye sordu. ‘Bu Rasûlullah’tır. Beraberinde muhacir ve ensar vardır’ dedim. Ebu Süfyan: ‘Bunlara hiç kimse karşı gelemez. Andolsun, ey Eba Fadl! Yeğeninin hükümdarlığı çok büyümüş’ dedi. Ben de ona: ‘Ey Eba Süfyan, bu peygamberliktir, krallık değildir’ dedim. Ebu Süfyan: ‘Evet, öyledir’ dedi. Ben: ‘O halde kavminin yanına git’ dedim. Ebu Süfyan çıktı, Mekke’ye vardı. Orada gür bir sesle: ‘Ey Kureyş, Muhammed öyle bir ordu ile geldi ki onlara karşı koymaya gücümüz yetmez. Kim Ebu Süfyan’ın evine girerse emniyettedir’ diye bağırdı. O esnada Ebu Süfyan’ın hanımı Hind binti Utbe ayağa kalkarak Ebu Süfyan’ın bıyığından tuttu ve dedi ki: ‘Bu siyah alçağı öldürünüz! Bu, korkak bir adamdır!’ Ebu Süfyan: ‘Azab olasıca!.. Bu kadın sizi kandırmasın. O öyle bir ordu ile gelmiştir ki siz ona güç yetiremez, karşı duramazsınız. Kim ki Ebu Süfyan’ın evine girerse o öldürülmeyecektir, emniyettedir’ dedi. Onlar: ‘Azab olasıca, senin evin artık bize fayda sağlamaz’ dediler. Ebu Süfyan: ‘Kim ki evine girer, kapısını kapatırsa o da emniyettedir. Kim ki mescide girerse o da emniyettedir’ diye ilave etti. Böylece halk evlerine ve mescide doğru dağıldı” {189}.


CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here