- Hz. Peygamber’in Amr b. Abese (r.a.)’yi İslâm’a Davet Etmesi
- Hz. Peygamber’in Halid b. Said b. As (r.a.)’ı İslâm’a Davet Etmesi
- Hz. Peygamber’in Dımad (r.a.)’ı İslâm’a Davet Etmesi
- Hz. Peygamber’in İmran’ın Babası Husayn (r.a.)’ı İslâm’a Davet Etmesi
- Hz. Peygamber’in İsmi Belirtilmeyen Bir Kimseyi İslâm’a Davet Etmesi
Hz. Peygamber’in Amr b. Abese (r.a.)’yi İslâm’a Davet Etmesi
– Ebu Umame şöyle buyurdu: “Ey Abese’nin oğlu Amr! Sen hangi delile dayanarak ‘Ben İslâm’ın dördüncüsüyüm’ diyorsun?” Amr da şöyle cevap verdi: “Ben cahiliye döneminde halkı dalâlette görüyordum. Putların bir kıymeti olduğuna inanmıyordum. Sonra işittim ki, bir kişi çıkmış, Mekke’de çeşit haberler vermekte ve bazı konuşmalar yapmakta! Deveme bindim, Mekke’ye vardım. Baktım ki Rasûl-ü Ekrem ortaya çıkmış, fakat gizli duruyor ve kavmi ona cüretle hücum ediyor. Ben fırsat kolladım, sonra Rasûlullah’ın yanına vardım. Dedim ki: “Sen kimsin?” Rasûl-ü Ekrem “Ben Allah’ın nebisiyim” dedi. Dedim ki: “Allah’ın nebisi de neymiş?” “Allah’ın Rasûlü demektir?” dedi. Sordum: “Allah mı seni elçi olarak gönderdi?” Rasûl-ü Ekrem “Evet” dedi. “Seni ne ile peygamber olarak gönderdi?” diye sordum.
[Dipnot]=68. Bidâye, III/24, (İbn İshak’tan)
[Dipnot]=69. İmam Ahmed; Heysemî, IX/102; Ebu Ya’lâ, Bezzar ve Tabarânî Mu’cem’ul-Evsat’da, Senedi Hasen’dir.
Rasûl-ü Ekrem “Allah’ın birlenmesi, O’na hiçbir şeyin ortak koşulmaması, putların kırılması, sıla-i rahim yapılması ile Allah beni peygamber olarak gönderdi” dedi. Dedim ki: “Şu gün seninle beraber kim vardır?” Rasûl-ü Ekrem bana dedi ki: “Bir hür ile bir köle vardır” Baktım ki Ebu Kuhafe’nin oğlu Ebubekir, bir de Ebubekir’in azadlı kölesi Bilâl var. Dedim ki: “O halde sana tâbi oluyorum”. Rasûl-ü Ekrem “Bugün buna gücün yetmez. Lâkin aile efradına dön. Ne zaman ortaya çıktığımı işitirsen, bana katıl” dedi. Ben böylece müslüman olarak aileme döndüm. Rasûl-ü Ekrem acil olarak Medine’ye vardı. Ben de Rasûlullah’ın haberlerini izliyordum. Medine’den bir kervan geldi. Onlara “Şu size gelen Mekkeli kimdir?” diye sordum: Dediler ki: “Kavmi onu öldürmek istedi, fakat buna güç yetiremediler. Onlarla onun arasına girildi. Halk süratle onun yanına vardı”.
Ben de deveme bindim, Medine’de Rasûlullah’a vardım. Huzuruna girerek “Ey Allah’ın Rasûlü! Beni tanıyor musun’?” diye sordum. Dedi ki: “Tanıyorum. Sen bana Mekke’de gelen zat değil misin?” “Evet ya Rasûlullah” dedim ve ilave ettim: “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’ın sana öğrettiğini ve benim de bilmediğimi bana öğret” {70}.
Diğer bir rivayette ibare şu şekildedir:
– Rasûlullah’a sordum: “Allah seni ne ile gönderdi?” Dedi ki: “Beni Sıla-i Rahim yapılması, kanların akıtılmaması, yolların emin olması, putların kırılması, sadece Allah’a ibadet edilmesi, O’na bir şeyin ortak koşulmaması ile gönderdi”. Ben de “Allah’ın sana vazife olarak verdikleri ne güzeldir” dedim ve “Seni şahid kılıyorum, ey Allah’ın Rasûlü ki ben sana iman ettim, seni tasdik ettim. Seninle beraber kalayım mı, yoksa önereceğin başka bir fikrin mi var?’.’ diye sordum. Rasûl-ü Ekrem bana şöyle dedi: “Halkın benim getirdiğime karşı tepkisini görüyorsun. Git, aile efradının içerisinde dur, benim çıktığımı işittiğin zaman bana gel” {71}.
Hz. Peygamber’in Halid b. Said b. As (r.a.)’ı İslâm’a Davet Etmesi
– Halid b. Said b. As’ın müslüman olması çok eskilere dayanıyor ve kardeşlerinin arasında ilk müslüman olan odur. Onun müslümanlığının başlangıcı şöyledir: Rüyasında Cenabı Hakk’ın bileceği genişlikte bir cehennemin kıyısında durdurulmuş olduğunu ve babasının onu cehenneme atarken Rasûl-ü Ekrem’in de onun kayışına yapışmış, cehenneme girmesini engellediğini gördü.[Dipnot]=70. İmam Ahmed, IV/112, (Şeddad b. Abdullah’tan); İbn Sa’d, IV/158
[Dipnot]=71. İmam Ahmed, IV/111; Müslim, Tabarânî, Ebu Nuaym; İsabe, III/6; İbn Abdilberr, İstiab, II/500; (Ebu Umame’den); Ebu Nuaym, Delail, s. 86
Bu dehşetli rüyadan ürkerek kalktı ve “Allah’a yemin ederim, bu hak bir rüyadır” dedi. Böylece Ebu Kuhafe oğlu Ebubekir’le karşılaştı, hadiseyi ona anlattı. Hz. Ebubekir “Sana hayr irade edilmiştir. Şu Allah’ın Rasûlü’dür, ona tâbi ol! Kesinlikle sen ona tâbi olacak, onunla beraber İslâm’a gireceksin ve İslâm da seni cehenneme girmekten koruyacaktır. Baban ise oraya düşecektir” dedi. Bu zat Ecyat’ta (Mekke’de bir yerin ismidir) bulunan Resûlullah ile buluştu ve “Ey Muhammed! İnsanları neye çağırıyorsun?” diye sordu. Hz. Peygamber “Seni bir ve ortaksız olan Allah’a ve Muhammed’in onun kulu ve rasûlü olduğuna şahidlik etmeye çağırıyorum. İşitmeyen, zarar vermeyen, görmeyen, yarar sağlamayan, bilmeyen, kendisine kulluk yapanı yapmayandan ayırdedemeyen taşlara ibadeti artık terket” dedi.
Halid “Ben Allah’tan başka ilahın olmadığına ve senin de Allah’ın Rasûlü olduğuna şahidlik ederim” dedi ve İslâm’a girdi. Rasûl-ü Ekrem onun müslüman olmasına sevindi. Halid bir ara ortadan kayboldu. Babası müslüman olduğunu anladı. Onu arattırdı ve huzuruna getirtti. Onu şiddetle kınadıktan sonra elindeki bir kamçı ile -kamçı paramparça oluncaya kadar- Halid’in başına vurdu. Sonra da “Seni yiyecekten menedeceğim (sana birşey yedirmeyeceğim)” dedi. Halid de “Eğer sen beni menedersen kesinlikle Allah ben hayatta kaldıkça beni rızıklandıracaktır” dedi ve böylece Halid Rasûl-ü Ekrem’in yanına geldi ve peygamberden ayrılmadı, onunla beraber oturdu” {72}.
Halid’in babası çocuklarından müslüman olmayanları Halid’i aramaya gönderdi. Onların beraberinde azadlısı, kölesi Rafii de gönderdi. Onlar Halid’i buldular ve babalarına getirdiler. Babası onu şiddetle kınadı ve ona vurdu. Elinde bulunan bir kamçıyı başında paramparça edinceye kadar vurmaya devam etti. Sonra Halid’e hitaben şunları söyledi: “Muhammed’in kavmine ters hareket ettiğini ve onun kavminin mabudlarına ettiği küfürleri ve atalarını ayıpladığını gördüğün halde mi ona tâbi oluyorsun?” dedi. Halid “Rabbime yemin ederim, Muhammed doğru söylüyor ve ben de ona tâbi oldum” dedi. Bunun üzerine Halid’in babası Ebu Uhayha öfkelendi, Halid’e küfrettikten sonra şunları söyledi: “Ey ahmak! İstediğin yere git. Allah’a yemin olsun, sana yiyecek vermeyeceğim” dedi. Halid de “Eğer bana yiyecek vermesen de Allah hayatta kaldığım müddetçe benim rızkımı verecektir” dedi. Böylece Ebu Uhayha, oğlu Halid’i evden çıkardı ve çocuklarına “Sizden hiç kimse onunla konuşmayacak![Dipnot]=72. Beyhakî, (Cafer b. Muhammed b. Halid b. Cübeyr ve Muhammed b. Abdullah b. Amr b. Osman’dan); Bidâye, III/32
Eğer konuşacak olursa Halid’e yaptığımı ona yaparım” dedi. Böylece Halid, Rasûlullah’ın yanına vardı. Artık Hz. Peygamber’den ayrılmıyor, sürekli onunla beraber oluyordu {73}.
– Halid, Mekke’nin kenar mevkiilerinden birine gitmek suretiyle babasının gözünden kayboldu. Rasûlü Ekrem’in arkadaşları, sahabeleri Habeşistan’a ikinci kez hicret edinceye kadar da ortaya çıkmadı. O zaman Habeşistan’a ilk hicret eden Halid oldu{74}.
– Said b. As b. Ümeyye hasta düştü ve “Eğer Allah beni bu hastalıktan kaldırırsa, artık İbn Ebî Kebşen’in (Rasûl-ü Ekrem’i kastediyor) mabuduna Mekke’de hiçbir zaman tapılmayacak” dedi. O zaman Halid b. Said “Ey Allah’ım! Onu hastalığından kaldırma” diye dua etti, o da o hastalıktan öldü {75}.
Hz. Peygamber’in Dımad (r.a.)’ı İslâm’a Davet Etmesi
– Ezdişenûe kabilesine mensup olan Dımad, Mekke’ye geldi. Dımad kötü rüzgârlara karşı insanları efsunluyordu. Mekkelilerin, ‘Muhammed mecnundur’ dediklerini işitti ve dedi ki: “Bu kişi nerededir? Umulur ki Allah onu benim elimle şifaya kavuşturur”. Böylece diyor,’Rasûl-ü Ekrem’le bir araya geldim ve ona dedim ki: “Ben şu rüzgârlarla insanları efsun ediyorum. Allah benim elimle dilediği kuluna şifa verir. Bana gel de seni efsunlayayım”. Bunun üzerine Hz. Muhammed şöyle buyurdu: “Hamd muhakkak Allah’a mahsustur. O’na hamdeder, O’ndan yardım taleb ederiz. Allah kimi hidayet ederse onu dalâlete götüren yoktur. Kimi dalâlete götürürse ona hidayet eden bulunmaz. Şehadet ederim ki Allah’tan başka mabud yoktur. Birdir, ortaksızdır”. Bunu üç defa tekrarladı ve sonra Dımad dedi ki: “Allah’a yemin ederim ki ben kâhinlerin, sihirbazların ve şairlerin sözlerini dinledim. Ben bu kelimelerin bir benzerini hiç kimseden işitmedim. Elini bana uzat, İslâm üzere sana biat edeyim!”
Böylece Rasûl-ü Ekrem Dımad ile biatlaştı ve ona “Senin kavmin de bu biata dahil midir?” dedi. Dımad “Benim kavmim de dahildir” dedi. Böylece Rasûl-ü Ekrem bir seriyye gönderdi, onlar Dımad’ın kavminin yanından geçtiler. Ordu kumandanı akıncılarına “Siz bu kavimden birşey aldınız mı?” diye sordu. [Dipnot]=73. Hâkim, Müstedrek, III/248, (Vakidi tarikiyle Cafer b. Halid’den, Muhammed b. Abdullah’tan); İbn Sa’d, Tabakât, IV/94, (Cafer b. Muhammed’den)
[Dipnot]=74. İstiab, I/401, (İbn Abdilberr’den Vakidi tarikiyle).
[Dipnot]=75. Hâkim, III/349; İbn Sa’d, IV/94
Bir kişi “Ben onlardan deriden yapılmış bir abdest ibriği aldım” dedi. Kumandan “Onu onlara geri ver. Çünkü onlar Dımad’ın kavmidirler” dedi.
Bir rivayete göre Dımad Rasûl-ü Ekrem’e şöyle dedi: “Bu kelimeleri bana bir daha tekrar et. Andolsun, bu kelimeler denizin en derinine yani belagatın zirvesine yetişmişlerdir” dedi {76}.
– Dımad şöyle anlatır: “Ben umre ibadetiyle Mekke’ye vardım. Ebu Cehil, Utbe b. Rebîa, Ümeyye b. Halef’in bulunduğu bir mecliste oturdum. Ebu Cehil “Bu kişi bizim cemaatimizi paramparça etti. Akıllarımızı hiçe saydı. Bizden ölenleri dalâlete nisbet etti. Mabudlarımızı ayıpladı” dedi. Bunun üzerine Ümeyye “Bu kişi şüphesiz delidir” dedi. Ümeyye’nin bu kelimesi benim kalbimde yer etti ve dedim ki: “Ben insanları böyle deliliklerden tedavi eden bir kişiyim!” O meclisten çıktım, Rasûl-ü Ekrem’i aradım. O gün peygamberi bulamadım. Ertesi gün onun yanına geldim, baktım ki Makam’ın arkasında oturmuş, namaz kılıyordu. O namazını bitirinceye kadar oturdum. Sonra kalkıp yanına vardım oturdum ve ‘‘Ey Abdulmuttalib’in oğlu!” dedim. Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem bana yönelerek “Ne istiyorsun?” dedi. Dedim ki: “Ben insanların delilik hastalığını tedavi ederim. Eğer istersen seni de tedavi ederim. Sendeki şeyi büyütme. Ben daha şiddetli deli olanları da tedavi ettim ve onlar şifa buldular. Kavminden işittiğime göre senin hakkında bazı kötü hasletler anlatılıyordu. Sen onların akıllarını hiçe sayıyormuşsun. Onların birliğini bozmuşsun. Ölülerini delâlete nisbet ediyor, mabudlarını ayıplıyormuşsun. Ben de düşündüm ki kişi ancak deli olmalıdır ki bunları yapabilsin” dedim. Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem “Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdederim, O’ndan yardım isterim, O’na iman ederim. O’na tevekkül ederim. Allah kimi hidayete götürmüşse kimse onu dalâlete götüremez. Kimi dalâlete götürmüşse kimse de onu hidayet edemez. Şehadet ederim ki Allah’tan başka mabud yoktur, birdir, ortağı yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed onun kulu ve rasûlüdür” dedi. Ben öyle bir kelam işitmiştim ki ondan daha güzelini hiçbir zaman işitmemiştim. Muhammed’e onu tekrar etmesi için ricada bulundum. O da tekrarladı. Dedim ki: “Sen insanları neye davet ediyorsun?” O da şöyle dedi: “Allah’a iman edecek, O’nun bir olduğuna inanacaksın. Ortaksız olduğunu ikrar edecek, putları boynundan söküp atacaksın. Benim de Allah’ın rasûlü olduğuma şahidlik edeceksin!” Dedim ki: “Bunları yaparsam mükâfatım ne olacak?” Dedi ki: “Cennet’e gireceksin”.[Dipnot]=76. Müslim, Beyhakî, (İbn Abbas’tan); Bidâye, III/36
Bunun üzerine ben de “Allah’tan başka mabud olmadığına, bir ve ortaksız olduğuna şahidlik ettim. Putları boynumdan söküp attım. Onlardan teberri ettim (uzaklaştım). Şahidlik ederim ki sen Allah’ın kulu ve rasûlüsün” dedim. Böylece Rasûl-ü Ekrem’le beraber kaldım ve ondan Kur’an’ın birçok surelerini öğrendim ve sonra kavmime döndüm.
Abdullah bin Abdurrahman el-Adevî devamla şöyle nakleder: Rasûl-ü Ekrem, Ali b. Ebî Talib’i bir akıncı grubuyla gönderdi. Onlar bir yerde buldukları yirmi deveyi sürüp getirdiler. Hz. Ali bunların Dımad’ın kavmine ait olduğunu işitince develeri onlara geri vermelerini söyledi ve develer iade edildi {77}.
Hz. Peygamber’in İmran’ın Babası Husayn (r.a.)’ı İslâm’a Davet Etmesi
– Kureyşliler çok tazim ettikleri, büyük bir kimse saydıkları Husayn’a geldiler ve “Bizim için şu kişi ile (Rasûl-ü Ekrem’i kastediyorlar) konuş. Zira bu kişi bizim mabudlarımıza sövüyor” dediler. Böylece Kureyşliler, Husayn ile beraber geldiler. Rasûlullah’ın kapısına yakın bir yerde oturdular. Rasûl-ü Ekrem, içeri giren Husayn için “Bu zata yer açınız!” dedi. Husayn ve arkadaşları kalabalıktı. Husayn Rasûl-ü Ekrem’e hitaben “Senden kulağımıza gelen bu iş nedir? Sen bizim mabudlarımıza küfrediyorsun. Onları daima kötülükle anıyorsun. Halbuki senin baban akıllı ve atalarının dinine ve inançlarına saygılıydı. Hayırlı bir insandı” dedi. Rasûl-ü Ekrem “Ey Husayn! Benim babam da senin baban da ateştedir. Ey Husayn! Sen kaç mabuda tapmaktasın?” buyurdu. Husayn Rasûl-ü Ekrem’e “Yeryüzünde yedi, gökte de bir olmak üzere (sekiz mabuda tapıyorum)” dedi. Rasûl-ü Ekrem “Sana bir zarar dokunduğunda kime dua ediyorsun” diye sordu. Husayn “Gökteki mabuda dua ediyorum” diye cevap verdi. Rasûl-ü Ekrem “Malın helâk olduğu zaman kime dua ediyorsun?” dedi. Husayn yine “Gökteki mabuda dua ediyorum” dedi. Rasûl-ü Ekrem “Gökteki mabud tek başına sana icabet ediyor, yardımda bulunuyor ve sen yerdeki bâtıl mabudları O’na ortak koşuyorsun. Acaba şükür hususunda sen gökteki mabudu razı ettin mi veya seni mağlub etmesinden korkmuyor musun’?” dedi. Husayn “Bunların ikisini de yapmamıştır onlar” dedi ve ilave etti: “Biliyordum ki ben Muhammed gibisiyle konuşamam”. Rasûl-ü Ekrern ‘’Ey Husayn! Müslüman ol, sağlam kal!” dedi. Husayn “Benim kavmim ve aşiretim vardır. Onlara ne diyeceğim?” diye sordu. Rasûl-ü Ekrem buyurdu: “De ki: Ey Allah’ım! İşimin en doğrusu için senden hidayet isterim.[Dipnot]=77. İsabe, II/210, (Nesâî, Begavî, Müsedded Müsnedi’nde); Ebu Nuaym, Delâil, s. 77, (Vakidî tarikiyle Abdullah b. Abdurrahman b. el-Adevî’den)
Bana fayda verecek ilmimi artır!” Husayn Rasûlullah’ın bu duasını okudu ve müslüman olduktan sonra Rasûlullah’ın huzurundan ayrıldı. Husayn müslüman olunca oğlu İmran babasının başını, ellerini ve ayaklarını öptü. Rasûl-ü Ekrem bu manzarayı görünce ağladı ve şöyle buyurdu: “İmran’ın yaptıklarına ağlıyorum. Husayn içeri girdiğinde kâfirdi. İmran ona ayağa kalkmadı. Onun tarafına bakmadı bile! Fakat müslüman olunca babalık hakkını yerine getirdi. İşte bundan dolayı kalbime rikkat ve şefkat geldi”.
Husayn, Rasûlullah’ın huzurundan ayrılmak istediğinde Rasûl-ü Ekrem arkadaşlarına “Kalkın, onu evine kadar götürün!” dedi. Husayn kapıdan çıktığında Kureyşliler onu gördüler, “Bu müslüman oldu” dediler ve herkes bir tarafa dağılıp gitti {78}.
Hz. Peygamber’in İsmi Belirtilmeyen Bir Kimseyi İslâm’a Davet Etmesi
– Bir şahıs Rasûlullah’a geldi ve “Sen Allah’ın Rasûlü müsün? (veya sen Muhammed misin?)” diye sordu. Peygamber “Evet, ben Allah’ın rasûlü Muhammed’im” deyince, “Sen insanları neye davet ediyorsun’?” dedi. Rasûl-ü Ekrem “Bir olan, sana bir zarar dokunduğu zaman yalvardığında senden o zararı kaldıran, sana bir kıtlık isabet ettiği zaman yalvardığında sana yiyecek veren, sen tenha bir yerde (mesela bir çölde) olup da yolu şaşırdığın zaman kendisine dua ettiğinde seni doğru yola götüren Allah’a insanları davet ediyorum” dedi. Bunun üzerine o kişi müslüman oldu ve sonra şunları söyledi: “Ey Allah’ın Rasûlü! bana bir tavsiyede bulun!” Hz. Peygamber “Sakın hiçbir şeye veya hiçbir kimseye küfretme!” dedi. O kişi, Rasûlullah’ın tavsiyesinden sonra ne bir deveye ne de bir koyuna dahi küfretmedi {79}.