1. 24. FASIL – HUVEYTIB B.ABDU’L-UZZÂ’NIN MÜSLÜMAN OLMASI
  2. 25. FASIL – Hâris B. Hişam’ın Müslüman Olması
  3. 26. FASIL – Nudayr B. El-Hâris El-Abderî’nin Müslüman Olması
  4. 27. FASIL – TÂİF AHALİSİNDEN SAKÎF KABİLESİNİN MÜSLÜMAN OLMASI

24. FASIL – HUVEYTIB B.ABDU’L-UZZÂ’NIN MÜSLÜMAN OLMASI

Ebu Zer’in Huveytıb’ı İslâm’a Davet Etmesi ve Onun da İslâm’a Girmesi

Huveytıb b. Abdu’l-Uzzâ şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’in Mekke’ye girdiği o fetih senesinde çok korkmuştum. Evimi terk ettim. çocuklarımı emin olacakları yerlere dağıttım. Ben de Avf kabilesinin bahçelerinden birinde gizlendim. Ben orada iken bir de baktım ki Ebu Zer el-Gifârî geliyor. İkimizin arasında eskiden beri bir dostluk vardı. Dostluk da dâimi bir şekilde hiyânete mani olurdu. Fakat ben ondan kaçtım. Bana ‘Ey Eba Muhammed! Niçin kaçıyorsun böyle?’ dedi. Ben de ‘Korkuyorum’ dedim. Ebu Zer ‘Senin için herhangi bir korku yoktur. Sen tamamıyla Allah’ın emniyeti altındasın’ dedi. Bunun üzerine yanına vardım ve ona selam verdim. Bana ‘Evine git!’ dedi. Ben de ‘Acaba evime varabilir miyim? Benim için böyle bir imkân var mıdır? Andolsun ki ben evime diri olarak varacağımı zannetmiyorum. Beni yolda öldürmeseler bile evime gelerek öldürürler. Bunun için de çoluk-çocuğum çeşitli yerlerdedirler’ dedim. Ebu Zer el-Gifârî bana ‘Çoluk-çocuğunu bir yere topla. Ben evine kadar sana eşlik ederim’ dedi. Birlikte yola koyulduk; şöyle bağırıyordu: ‘Huveytıb emniyet almıştır, eman. almıştır! Sakın hiç kimse onu rahatsız etmesin!’ Sonra Ebu Zer gidip durumu Hz. Peygamber’e anlattı. Hz. Peygamber ‘Öldürülmelerini emrettiğim insanlar hâriç bütün insanlara eman vermedik mi?’ buyurdu. Bunun üzerine kalbim mutmain oldu. Çoluk-çocuğumu evime getirdim. Daha sonra Ebu Zer yanıma gelerek bana şöyle dedi: ‘Ey Ebâ Muhammed! Ne zamana kadar? Ne zamana kadar? Bütün halk seni geçti. Birçok hayır fırsatlarını kaçırdın. Ama daha birçok hayır vardır. Rasûlullah’a gel, müslüman ol! Rasûlullah insanların en şefkatlisi, akrabalık bağlarını en çok gözeteni ve en hayırlısıdır. Onun şerefi senin için de şereftir; onun izzeti senin için de izzettir’ dedi. Ona ‘Peki, seninle birlikte Rasûlullah’a gidelim!’ dedim ve onunla birlikte Bathâ’da bulunan Hz. Peygamber’in yanına gittik. Yanında Ebubekir ile Ömer vardı. Ben Ebu Zer’e, Hz. Peygamber’e nasıl selam verilmesi gerektiğini sordum. O da “Ey Peygamber! Selam senin üzerine olsun. Allah’ın rahmet ve bereketi de senin üzerine olsun!’ de” dedi. Ben de böyle selam verdim. Hz. Peygamber, ‘Ey Huveytıb! Selam senin de üzerine olsun!’ buyurdular. Bunun üzerine ‘Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve sen de Allah’ın Rasûlüsün’ dedim. Hz. Peygamber ‘Seni hidâyete erdiren Allah’a hamdolsun’ dedi ve benim müslüman olmama sevindi. Benden bir miktar borç istedi. Ona kırkbin dirhem verdim. Onunla beraber Huneyn ve Taif’e gittim. Bana Huneyn ganimetlerinden yüz deve verdi {206}.

– Huveytıb b. Abdu’l-Uzzâ şöyle anlatıyor: Mekke’nin fethedildiği zamana kadar milletinin dini üzerinde kalan Kureyş büyüklerinden hiç birisi benim kadar fethe karşı değildi. Fakat Allah’ın takdiri değişmez. Ben müşriklerle beraber Bedir’de bulundum. Orada alınacak birçok ibret vardı. Meleklerin bizi öldürdüklerini, yer ile gök arasında esir ettiklerini gördüm. O zaman ‘Bu kişi kötülüklerden korunmuştur’ dedim ve gördüklerimi hiç kimseye söylemedim. Mağlub olarak Mekke’ye döndük. Kureyş de tek tek müslüman oluyorlardı. Hudeybiye gününde ben de orada idim. Sulhta bulundum. Barış işi gerçekleştirilinceye kadar orada birtakım işler gördüm. Tüm bunlar İslâm’ı kalbimde artırdı ve fakat Allah Teâlâ’nın dilediğinden başkası olmuyor. Hudeybiye sulhu yazılırken ben şahitlerin en sonuncusuydum. Şöyle dedim: ‘Kureyş, Muhammed’den ancak hoşuna gitmeyen şeyler görecektir’. Ben o gün Hz. Peygamber’le savaşma taraftarıydım. Ertesi sene, andlaşma gereği Hz. Peygamber umre yapmak için geldiğinde bütün Kureyşliler Mekke’den çıktılar. Süheyl b. Amr ile ben Mekke’de kalanlar arasındaydık. Bizim görevimiz vakit tamam olduğunda onları Mekke’den çıkartmaktı. Üç gün bittikten sonra Süheyl b. Amr’la birlikte Hz. Peygamber’e giderek ‘Vakit tamam. Artık memleketimizden çıkınız!’ dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Ey Bilal! Güneş batmazdan önce müslümanlardan bizimle gelen hiç kimse Mekke’de kalmasın’ buyurdular {207}.

[Dipnot]=206. Hakim, Müstedrek, III/493 (el-Münzir b. Cehm tarîkıyle); İsâbe, I/364 (İbn Sa’d’ın Tabakât’ta yine aynı yolla rivayet ettiğini söyler)

[Dipnot]=207. Hakim, III/492 (İbrahim b. Cafer el-Eşhelî ve babası tarîkıyle)


25. FASIL – Hâris B. Hişam’ın Müslüman Olması

– Mekke fetholunduğu gün, Hâris bin Hişam, Abdullah b. Ebî Rabîa ile birlikte Ümmühânî binti Ebî Tâlib’in hanesine gittiler ve onun himâyesine sığındılar ve ‘Biz senin himâyendeyiz’ dediler. Ümmühânî de onları himâyesine aldı. Daha sonra Hz. Ali de onların bulunduğu eve geldi. Onları görünce kılıcını kınından çekti. Fakat Ümmühânî onlarla Ali’nin arasına girdi ve onun boynuna sarılarak ‘Sen bütün insanlar arasında bunu benim evimde mi yapacaksın? Önce beni öldür, sonra onları’ dedi. Hz. Ali, kızkardeşine ‘Sen müşriklere eman mı veriyorsun?’ dedi ve çıktı. Ümmühânî der ki: “Hz. Peygamber’e gittim ve ona şöyle dedim: Ey Allah’ın Rasûlü! Benim annemin oğlu Ali’den çektiğim nedir? Elinden neredeyse kurtulamayacaktım. Müşriklerden olan iki kişiyi himayem altına aldım. O ise öldürmek için onlara hücum etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Onun böyle bir hakkı yoktur. Sen kime eman veriyorsan biz de ona eman veririz. Senin himâyene aldığını biz de himâyemize alırız’ dedi. Bunun üzerine eve döndüm. Onlara bu haberi verdim. Onlar da evimden çıkarak kendi evlerine gittiler. Daha sonra birisi gelip Hz. Peygamber’e Hâris b. Hişam ile Abdullah b. Ebî Rabîa’nın yakınları arasında oturup boyalı elbiseler içerisinde gururlu bir şekilde kendilerini övüp durduğunu haber verdi. Hz. Peygamber ‘Onlara dokunulamaz. Çünkü biz kendilerine eman verdik’ buyurdu. Hâris b. Hişam şöyle diyor: “Hz. Peygamber’e görünmekten utanıyordum. Çünkü şimdiye kadar beni her yerde müşriklerle beraber gördüğünü düşünüyordum. Sonra onun merhametini düşündüm ve mescidin içinde bulunduğu bir sırada yanına gittim. Beni güler yüzle karşıladı, yanına varıncaya kadar da bekledi. Selam verdim ve şehadet getirdim. Şöyle buyurdular: ‘Allah’a hamdolsun ki seni hidâyete erdirdi. Senin gibi bir insan İslâm’ı nasıl tanımaz?’ Andolsun ki İslâm tanınmayacak gibi değildir” {208}.

[Dipnot]=208. Hakim, III/277 (Abdullah b. İkrime’den)


26. FASIL – Nudayr B. El-Hâris El-Abderî’nin Müslüman Olması

– Nudayr b. Hâris şöyle anlatıyor: Allah’a hamd olsun ki bizi İslâm ile şereflendirmiş ve Muhammed’i vermek suretiyle de bizi minnet altında bırakmıştır ve bu sayede biz de atalarımızın öldükleri din üzerinde ölmemişizdir. Ben her bakımdan Kureyşlilerle beraberdim. Fetih senesine kadar bu böyle devam etti. Fetihten sonra Hz. Peygamber Huneyn savaşına çıktı. Biz de onunlaydık. İstiyorduk ki Hz. Peygamber mağlup olsun ve biz de onu mağlup edenlere yardım edelim. Fakat Allah Teâlâ bize bu imkânı vermedi. Allah’a yemin ederim ki Cirâne’ye varılıncaya kadar ben yine bu duyguları taşımakta idim. Orada bulunuyorken Hz. Peygamber’in beni sevinçle karşıladığını sezdim. Bana ‘Ey Nudayr!’ dedi. Ben de ‘Buyur!’ dedim. Şöyle buyurdular:

‘Bu, Huneyn günü için istediğinden daha hayırlıdır’. Bunun üzerine o anda Hz. Peygamber’e inandım. Bana ‘Herhalde içinde bulunduğun durumu görme zamanın geldi’ dedi. Ben de ‘Görüyorum!’ dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Ey Allah’ım! Onu sebat yönünden destekle!’ buyurdu.

Muhammed’i hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki kalbim dinde sebat ve Hakk yolundaki yardımda adeta sarsılmaz bir taş kesildi. Allah Teâlâ bunu bana Hz. Peygamber’in bu duasından sonra nasip etti. Oradan evime döndüm. Daha sonraları bir gün Benî ed-Düel kabilesinden bir kişi yanıma geldi ve ‘Ey Eba’l-Hâris! Hz. Peygamber sana yüz deve verilmesini emretti. Onların bir kısmını bana ver de borcumu ödeyeyim’ dedi. Ben onları almak istemedim. ‘Bu bana kalbimi İslâm’a yaklaştırmak için verilmiş birşeydir’ dedim. Çünkü İslâm için rüşvet istemiyordum. Sonra da ‘Ben Hz. Peygamber’den böyle birşey istemedim’ dedim ve develeri kabul ettim. On tanesini de o ed-Düel kabilesinden olan kişiye verdim {209}.

[Dipnot]=209. İsâbe, III/558 (Vakidi’den İbrahim b. Muhammed b. Şurahbil el-Abderi tarikıyle İbrahim, babası olan Nudayr hakkında ‘O insanların en âlimlerindendi’ der.)


27. FASIL – TÂİF AHALİSİNDEN SAKÎF KABİLESİNİN MÜSLÜMAN OLMASI

Hz. Peygamber’in Sakîf’ten Dönmesi ve Urve b. Mes’ud’un Müslüman Olması

– Hz. Peygamber, Sakîf kabilesinden ayrılıp Medine’ye dönerken, onlardan Urve b. Mes’ud, onun peşine düştü. Hz. Peygamber henüz Medine’ye varmadan önce ona yetişti. Müslüman oldu ve kavmine İslâm dinini götürme teklifinde bulundu. Hz. Peygamber ‘Onlar seni öldürürler’ dedi. Çünkü onlardan gördüğü muameleden biliyordu ki onlar İslâm’ı kabul etmeyecekleri bir gurura sahiptirler. Urve ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ben onların katında, bâkire kızlarından daha sevimliyim’ dedi. Hakikaten Urve onlar içerisinde çok seviliyor ve kendisine itaat da ediliyordu.

Urve’nin, Kavmini İslâm’a Davet Etmesi ve Allah Yolunda Şehit Düşmesi

Urve, Taif’e döndü, onları İslâm’a davet etti. Onların kendisine karşı çıkmayacaklarını umuyordu. Çünkü o, onların büyükleriydi. Yüksek bir binanın üzerine çıkarak oradan onları İslâm’a davet etti. Dinini açığa vurdu. Onlar ise her taraftan Urve’ye ok yağdırdılar. Bu oklardan biri isabet ederek onu öldürdü. Ölmeden önce kendisine ‘Sen bu akıtılan kanın hakkında ne diyorsun?’ diye sorulduğunda ‘Bu bir cömertliktir. Allah bununla bana ikramda bulunmuştur. Bu bir şehâdettir ki Allah Teâlâ bana şehitlik mertebesi göndermiştir. İçimde, Hz. Peygamber Taif’i terketmeden önce şehit düşenlerin içinde ne bulunuyorsa o vardır. Beni onlarla beraber defnediniz’ dedi. Onu daha önceki şehitlerle beraber gömdüler. Denildiğine göre Hz. Peygamber, Urve hakkında şunları söylemiştir: ‘Onun kavmi içindeki durumu tıpkı Yâsin sahibinin kavmi içindeki durumu gibidir {210}.

Sakîf Kabilesinin Abdi Yâ Leyl b. Amr’ı Hz. Peygamber’e Göndermeleri ve Onun Bazı Haberler Götürmesi

[Dipnot]=210. Yâsin sahibinden kasıt Habib en-Neccâr’dır. Kavmiyse Antakyalılardır. Habib en-Neccâr onları Hz. İsa’nın elçilerine iman etmeye çağırdı, onlar da onu öldürdüler.

Urve’yi öldürdükten birkaç ay sonra Sakîf kabilesi aralarında istişâre ettiler ve etraflarında bulunan Araplara karşı savaşma güçleri olmadığını anladılar. Çünkü bütün bu Araplar Hz. Peygamber’e biat edip müslüman olmuşlardı. Sonra içlerinden bir kişiyi Hz. Peygamber’e gönderme kararı aldılar. Böylece Abdi Yâ Leyl b. Amr’ı, beraberinde anlaşmalılardan iki kişi ve Benî Mâlik’ten de üç kişi olduğu halde Hz. Peygamber’e elçi olarak gönderdiler. Bu grup Medine yakınlarındaki Kanâh denilen yerde konakladılar. Orada, Hz. Peygamber’in ashabının binek hayvanlarını otlatma sırası kendisine gelen Muğîre b. Şûbe’yi gördüler. Muğîre de onları görünce koşarak gelişlerini Hz. Peygamber’e haber vermeye gitti. Yolda Ebubekir’le karşılaştı. Ona Sakîf heyetinin gelişini haber verdi ve ‘Eğer Hz. Peygamber kavimlerine, bazı şartları kabul ettiğini bildiren bir ahitnâme yazarsa biat edip İslâm’a gireceklerini’ söyledi. Bunun üzerine Ebubekir Muğîre’ye ‘Ne olursun? Benden önce Hz. Peygamber’e bu müjdeyi sen verme. Bunu Hz. Peygamber’e ben söylemiş olayım’ teklifinde bulununca Muğîre bunu kabul etti. Hz. Ebubekir huzura girdi ve Hz. Peygamber’e Sakîf heyetinin gelişini müjdeledi. Sonra Muğîre Medine’den çıkarak diğerlerinin yanına gitti ve develeri onlarla beraber Medine’ye getirdi. Yolda onlara Hz. Peygamber’e nasıl selam vermeleri gerektiğini söylediyse de onlar ancak câhiliyet selamı ile selam vereceklerini söylediler ve bunda da ısrar ettiler. Hz. Peygamber’in yanına geldiklerinde mescidde onlar için bir çadır kuruldu. Halid b. Said b. As onlarla Hz. Peygamber arasında gidip geliyor, elçilik vazifesi yapıyordu. Kendilerine Hz. Peygamber’den bir yemek getirildiğinde o yemekten Halid b. Said yemeden önce yemiyorlardı. (Zehirlenmekten korkuyorlardı). Ahitnâmeyi de onlar için yine Halid b. Said yazıyordu. İleri sürdükleri şartlardan birisi şuydu: ‘Üç sene tâgiyeye yani Lât’a ibadet etmemize izin vereceksin’ dediler. Arkasından da üçten ikiye, ikiden de bire düştüler. Sonra, ‘Tâif’e varışımızdan itibaren hiç olmazsa bir ay olsun ibadet edelim, ki kavmimizin aşırılarıyla anlaşıp, onları yola getirebilelim’ dediler. Fakat Hz. Peygamber onlar için herhangi bir zaman vermeyi kabul etmedi ve Ebu Süfyan b. Harb ile Muğîre b. Şûbe’yi onlarla birlikte gönderdi. ‘Bunlar sizinle beraber gitsinler ve Lât’ı yıksınlar’ dedi. Bunun üzerine onlar Hz. Peygamber’den namaz kılmaktan ve putları kendi elleriyle kırmaktan affedilmelerini istediler. Hz. Peygamber de buna cevab olarak ‘Putlarını kendi elleriyle kırmaktan onları affediyorum. Namaza gelince, içinde namaz olmayan bir günde hayır yoktur’ buyurdular. Bunun üzerine onlar da ‘Bu bizim için bir denâet (zillet) olmasına rağmen yine de kılacağız’ dediler {211}.

[Dipnot]=211. İbn İshak’tan

– Sakîf heyeti geldiğinde Hz. Peygamber kalblerinin yumuşaması için onları mescidde konaklattı. Bu heyet Hz. Peygamber’e savaşa gitmemeyi, zekâtı vermemeyi, mallarının zekâtını toplayan bir memurun ve de idareleri için kendilerinden başka hiçbir görevlinin gönderilmemesini şart koştular. Hz. Peygamber de ‘Savaşa gitmemeyi size verdim. Zekâtınızı toplayacak birisini göndermemek meselesini de size verdim. Üzerinize vali veya idareci olarak tayin edilenler de sizden olacaktır. Fakat içinde rükû (namaz) olmayan bir günde hayır yoktur’ buyurdu. O zaman Osman b. Ebi’l-As ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bana Kur’an’ı öğret ve beni kavmime (Tâiflilere, Sakîf kabilesine) imam tayin et!’ dedi {212}.

– Evs b. Huzeyfe şöyle anlatıyor: Sakîf heyetiyle birlikte Hz. Peygamber’e geldim. Halifler yani heyetin içerisindeki andlaşmalılar Muğîre b. Şûbe’nin evinde misafir edildiler. Benî Mâlik’e mensup olan bizler ise bir çadıra yerleştirildik. Her gece yatsıdan sonra yanımıza gelir, ayakta durarak bizimle konuşurdu. Çok durduğundan dolayı bazen ayaklarını bile değiştirirdi. Daha çok Kureyş’ten gördüğü eza ve cefayı anlatırdı. Bir keresinde şöyle demişti: ‘Ben üzülmem. Biz Mekke’de iken zayıftık ve zillet içerisinde bulunuyorduk. Medine’ye çıktıktan sonra harp bizimle onlar arasında değirmen gibi dönmeye başladı. Bazan biz onları mağlup ediyor, bazan da onlar bizi mağlup ediyordu’. Bir gece Hz. Peygamber’in ziyareti gecikti. Biz ‘Acaba bu gece niçin gelmedi?’ dedik. Biraz sonra geldiğinde ‘Kur’an’dan bir parça okuyordum ve onu bitirmeden de size gelmeyi uygun bulmadım’ buyurdular. [Dipnot]=212. İmam Ahmed (Osman b. Ebi’l-As’tan); Ebu Dâvud. Ayrıca yine Ebu Dâvud’da Vehb’den gelen şöyle bir rivayet vardır: “Câbir’den, Sakîf heyetini sordum. Şöyle dedi: ‘Kendilerinden sadaka alınmamasını ve cihada katılmamalarını istediler. Ben Hz. Peygamber’in ‘Onlar ileride müslüman olduklarında sadaka da verecekler, cihad da edecekler’ dediğini duydum”. (Bidâye V/29; özet olarak.) Bidâye V/32 (Ahmed, Ebu Davud ve İbn-i Sa’d V/105


CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here